Salı, Aralık 20, 2005

Çekim Merkezi

Birçok yönüyle, birçok zaman da haklı olarak eleştirilen İstanbul Modern'in son sergisi Çekim Merkezi'ni nihayet gezebildim. Şu ana kadar haklı olarak "İstanbul Modern'de sergi mi var; ne olabilir ki, olsa olsa 20.yy ilk yarısına ait veya öyle olduğu hissi veren bir tuval resmi sergisi olabilir" modunda olanları şaşırtan bir sergi.. Bu kadar oturaklı sanatçıyı İstanbul'da bir arada görmek tuhaf bir histi. İstanbul Bienali, son birkaç yıldır henüz 'şimdi'si çok parlak olmayan ama gelecek vaat eden sanatçıları tercih ettiğinden ki bu bienalin kendisi de bu doğrultuda gitmek istediğinden bu iyi bir tercih olarak gözüküyor; İstanbullular ünlü sanatçıları pek bir arada göremediler. İstanbul Modern bir yenilik yapmadı elbette, hazıra kondu denebilir ama keşke şu ana kadar bol bol hazıra konanlar olsaydı da güncelden önce çağdaş sanatı da görebilseydi İstanbul ahalisi..

Cumartesi, Aralık 17, 2005

Türk Ceza Kanunu ve Büyü

Kim ne derse desin büyücü bir milletiz. Büyücü millet ne demek, diyeceksiniz şimdi; haklısınız da.. Kastettiğim şey insanların farkında olmasalar bile büyüye inanmalarının, günlük hayatta ve hatta bazen politikada büyü yaptığını zannetmelerinin ve büyüye maruz kaldıklarını hissettikleri durumlarda fiziksel şiddete kadar varabilen tepkilerinin normal karşılandığı bir toplum.. Örnek mi? En basitinden, küfür Türk toplumu için bir çeşit büyüdür.. Askere gidenler bilir, Anadolu'nun taşralarından gelen askerler dayak yemeyi küfür yemeye bin kat tercih ederler. Çünkü küfre maruz kaldıklarında artık 'şerefleri' zedelenmiştir. Örneğin birinin tanımadığınız annesinin 'kulağa hoş gelmeyen bir meslek dalıyla' uğraştığını ifade ettiğinizde, o sarf etmiş olduğunuz iki sözcük büyüsel bir etki ile kilometrelerce yol katedip hedefinizin annesine (ve tabii öncelikle hedefine) ulaşıyor ve namuslarını bozuveriyor. İşin kötü yanı öylesine normal karşılanıyor ki bu inanış, bu sözcüğü kullanan biri karşılığında ağzı burnu dağılacak şekilde temiz bir dayak yerse ağır tahrik nedeniyle suçlu bile çıkabilir. Tahrik değişik şekillerde olabilir; genelde öncelik sırası kişiye göre değişse de anne, bacı, bayrak, şan, şeref, din, iman gibi şeyler çok hassas.. "Önemli olan manevi değerlerdir, mala ve kişiye verilen hasar bu dünyada kalır, diğerleri kalıcıdır" gibi bir düşünce olsa gerek ki Türk bayrağını yırtan kişi bıçaklanırsa, bunu yapan kişi pek de suçlu sayılmıyor...

Tabii yasalar da bu inanışta insanlardan çıktığı için, büyü inancı kanunlarımıza da yansımış. Bu aralar Orhan Pamuk'un 'Türklüğü aşağılama' davası var. Diyelim ki gerçekten aşağıladı; eee, n'olucakmış yani? Açıkladık ya, büyü inancı var, bir şeyi çok söylersen olur.. Bayrak, cumhurbaşkanı, devlet, TBMM, Türk Milleti, bunlar hep kutsal şeyler; içerikleri, yaptıkları işler değil sadece, kelime olarak yazılıp okunmaları bile kutsal.. Din zaten kutsal, ona başka zaman değiniriz; hani nasıl "Kuran'a saygısızlık edeni Allah çarpar" inancı varsa (gerçi ondan önce 'toplumsal irade' ateşe verip yakıyor), milli değerlere saygısızlık edeni de Devlet çarpıyor, işte TCK'nın büyü-batıl inanç temelli, II.Dünya Savaşı öncesi diktatörlük görüşleriyle modernize edilmiş maddeleri:

---

Cumhurbaşkanına hakaret
Madde 299 - (1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Verilecek ceza, suçun alenen işlenmesi hâlinde, altıda biri; basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, üçte biri oranında artırılır.
(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
Devletin egemenlik alametlerini aşağılama
Madde 300 - (1) Türk Bayrağını yırtarak, yakarak veya sair surette ve alenen aşağılayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu hüküm, Anayasada belirlenen beyaz ay yıldızlı al bayrak özelliklerini taşıyan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik alâmeti olarak kullanılan her türlü işaret hakkında uygulanır.
(2) İstiklal Marşını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama
Madde 301 - (1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.

---

Aslında politikayı çok sevmem ama dayanamadım Orhan Pamuk davası haberlerini görünce. Umarım biz de Türk toplumunu büyücü sıfatı kullanarak aşağılamaktan kodesi boylamayız...

Çarşamba, Aralık 14, 2005

'Avro' kim?

Euro-Avro tartışması için biraz geç oldu sanırım.. Artık gazetelerde, televizyonlarda, her yerde 'avro' tabiri geçiyor, delinin biri bir taş attı hepimiz benimseyiverdik şipşak, kendini 'radikal' zanneden gazeteler bile gerçekte koyun olduklarını gösterdiler.

TDK başkanı web sitelerinde diyor ki: "TDK, bu adın avro olarak yazılmasını ve söylenmesini önermiştir. Çünkü AB üyesi ülkeler bu para birimini kendi dillerinde adlandırmakta ve yazmaktadır" (http://tdk.org.tr/basin/basin108.htm). TDK ya yalan söylüyor ya da aralarında tek bir Avrupa dili bilen üyesi yok. Evet, Avrupa dillerinde 'euro' sözcüğü o dilin telaffuz şekline göre okunur ama yazılışları hep aynıdır ve aynı olmak zorundadır. TDK yazılış ve okunuşu birbirine karıştırıp "tezini" kuvvetlendirmek için Almancadaki [oyro], Fransızcadaki [öro] örneklerini veriyor. Oysa AB'nin 1998'de aldığı karara göre AB para biriminin yazılışı "euro" şeklindedir. Okunuşu, baş harfinin büyük veya küçük yazılması, çoğul kullanımı gibi konular üye ülkelere bırakılmıştır; aynı şekilde alfabesi değişik olan Yunanistan için de kelimeyi bire bir aynı harflerle ama kendi alfabesinde yazabileceği kararı alınmış. Acaba bizimkilerin ağırına giden konu bu mu, "madem Yunanistan istediği gibi yazıyor biz niye yazmayalım, hem de üye olduktan sonra bile" şeklinde bir anlayışa mı sahipler? Eğer öyle iseler ve bir şekilde tersine bir devrim yapıp Arap harflerini de getirseler bile AB parasına 'avro' yazdıramayacaklar, olsa olsa 'euro'yu Arap harfleriyle yazdırabilirler..

TDK'nın başka farkında olmadığı (onları cahillikle suçlamak istemiyorum ama bunu yapmazsam kötü niyetlilik, aşırı milliyetçilik, uzlaşma karşıtlığı, eğlence olsun diye hiç yoktan sorun çıkartmakla suçlayacağım) başka bir konu ise yeni üye olan Doğu Avrupa ülkelerinin durumu. Macaristan, Letonya, Litvanya ve Slovenya euro'yu farklı yazmalarının yanısıra bu dillerde değişik çekim ekleri geldiğinde kelime değişebiliyor (örneğin Litvanya dilinde euras, euro, eurui, eurą, euru, eure gibi çeşitlemeler mümkün). Bu sebepten AB ile bu ülkeler arasında para birimi yazılışının resmi evraklarda nasıl olacağına dair küçük bir kriz yaşandı.. Eh, bizim gibi kriz çıkarmaya meraklı bir ülke de "Madem ilerde tartışma yaratma potansiyeli olan bir konu var, buna zemin hazırlayalım" diyerekten 'avro' lafını icat etmiş olabilir. Aslında hemen suçlamamak lazım; sadece AB'ye girme olasılığımızı yüzde sıfır olarak görüyor da olabilirler.

Bizim de bir katkımız olsun, 'cent' için 'kuruş' önerisi yapalım, bizimkisi yeni kuruş nasılsa, karışıklık olmaz.. :)